::
Türk pop müzik tarihi
45'lik döneminin başladığı
60'lardan bugüne Türk pop müzik tarihine ışık tutan sitemize hoşgeldiniz. Popüler
müzik tarihimizin görsel malzemelerini sizlere sunmayı ve Türk internet dünyası
içerisinde büyük bir boşluğu doldurmayı hedefleyen sitemizde, Türk pop müziğinin
bugünlere gelmesini sağlayan sanatçılarımızın da desteğiyle, geçmişe olan özlemlerinizi
gidermeyi ve bizi yüreklendiren her girişinizde sizlere yepyeni sürprizler yapabilmeyi
umuyoruz. Görüş ve önerilerinizi ziyaretçi
defterimize yazarak bize destek olunuz.
BİRZAMANLAR.NET
BİR BAŞKADIR BİZİM ŞARKILARIMIZ
NAİM DİLMENER(Albüm eleştirisi)
Popüler müziğimizin yaşadığı en sıkıntılı kış mevsiminden yola çıkarak, yaz mevsiminin de bu alana bir hareket getir(e)meyeceği söyleniyordu ama öyle olmadı. Albüm yağıyor resmen! Her tür, her biçimde albüm. Bu bolluğun içinden, hem tür hem de tavırları nedeniyle iki albüm biraz daha fazla öne çıktı. Ayten Alpman'ın "Bir Başkadır…" (Ossi) ve Onno Tunç'un "…Şarkıları" (Kolaj) albümleri.
BİR İKONANIN RENGÂRENK ÖYKÜSÜ
UFUK ÇAKMAK(Kitap eleştirisi)
Dile kolay, 45 koca yıla yayılan, ilkler, birincilikler, mücadele, kavga ve aşklarla dolu bir yaşam. Bugün Ajda Pekkan, son hiti "Vitrin"de Sezen Aksu'nun çok güzel bir şekilde tasvir ettiği gibi "İçime attım ne varsa, anlamaya çalıştım herkesi" diyor kendi tarihinin özeti olarak. Yüzlerce kayıt, konser, turne, zirveler, ödüller, koyu hayranlar, sönmeyen spotlar… Çok az ölümlüye nasip olan böylesi uzun bir şöhreti, canını dişine takıp sürdürebilme gücü… Yıkılmamışlığı, ilkliği, en tepede olmayı koruyabilmek adına sürekli yenilik peşinde koşan bir tutku; yeni tarz denemeleri, estetik operasyonlar, filmler, şovlar, kabareler ve hatta fotoromanlarla dolup taşan, yurtdışı plak maceraları, yarışma başarıları ve başarısızlıkları, sürekli değişen plak şirketleri, jüri üyelikleri ile bir türlü dinmeyen, nefes almadan koşulan bir hayat… Daha doğrusu Naim Dilmener'in haklı olarak belirttiği gibi bir maraton Ajda Pekkan'ın yaşam öyküsü. Hakikaten içine atmış ne varsa.
TÜRK HAFİF YAZILARI
NAİM DİLMENER(Kitap eleştirisi)
Duygu dediğimiz şey bazen suya yazılmış bir yazı, bazen de yüreği boydan boya biçmiş bir kılıçtır. Mehmet Bilâl, (aradaki diğer renk ve dereceleri de atlamadan) 'duygu'yu boydan boya kavrıyor, her iki uç arasında ustalıklı bir biçimde gidiyor-geliyor. Bunu yaparken de, fazla değil yalnızca birkaç silahı var: Tanrı vergisi yeteneği, usta dili ve müzik tutkusu. Şarkılarla dolup taşan bir yazar Mehmet Bilâl; müzik üzerine yazdıklarını okurken bunu net bir biçimde zaten göreceksiniz. Bir de şunu göreceksiniz: O şarkılar kağıttan-ekrandan size de ulaşacak, sizi de sarıp sarmalayacak. Direnmeyin; bırakın kendinizi! Yeniden bir yerlere tutunmak istediğinizde, bunu şarkılarla yapabileceğinizi bilin. Şarkılar kimseyi yarı yolda bırakmamıştır.
KORSAN NACİYE YASAL LEYLAYA KARŞI
HAKAN TOK(Albüm eleştirisi)
Seyyal Taner “Naciye”yi defalarca söyledi televizyonda. En çok İzzet Öz’ün çektiği klip tadında görüntüler kaldı hafızalarda. Bir de Seyyal Taner’in başına sardığı tülbentler. Şarkının başında henüz “fakir bir ananın öksüz kızı” iken, başında allı güllü bir tülbent olurdu mutlaka. Ne zamanki “çık” derlerdi “sahneye”, “başla dans etmeye”, o vakit çıkarıp atılırdı tülbent, hatta üzerindeki mintanımsı kıyafet ve bildiğimiz taytlar, deriler içindeki frapan Seyyal’e dönüşürdü Naciye (“Naciyeeeeee, Naciyeeeeee”).
Aşk olsaydı genelevler olamazdı. Aşk çok güzel bir masal. Çocukluğumuzda Sindirella, Uyuyan Prenses gibi masallar anlatılırdı. O masallarda yaşanan aşk yansıtılırdı. Ama hayatta öyle değil aşk. Grip gibi, ya da aids gibi de düşünebilirsin. Virütik bir şey. Aslında olay şu; seks dürtüsünü, böyle birbirinin üzerinde tepişmeyi edepli hale getirmektir aşk. İnsan önce kendini sever, bir de çocuğunu. Üçüncü şahısı düşünemezsin.